Doğruca
Özcan ÇİRİŞ
Son aylarda dünya ve doğal uzantısı olarak ülkemiz çok önemli bir ekonomik sınavdan geçiyor.
Alım gücünün her geçen gün düştüğü, ekonomik sıkıntıların baş gösterdiği bugünlerde sektörel sıkıntılarda baş göstermeye başladı.
Bir taraftan kendi iş kolumuz başta olmak üzere gıda üretiminin temelini oluşturan tarım ve endüstriyel sektörlerde krizler baş göstermeye başladı.
Her ne kadar siyasiler tarafından kabul görmese de Türkiye’de de ciddi ekonomik krizler var.
İnsanların alım gücü düşerken bunu karşılamak üzere yapılan iyileştirmeler de derde çare olmuyor.
Dünya ekonomilerinin en önemli sektörlerinin başında şüphesiz ki inşaat sektörü gelir.
Bu sektör diğer sektörler açısından lokomotif görevi görür.
Yani inşaat sektörü işliyorsa, ilerliyorsa diğer sektörleri de peşinden çekip götürür.
Dünya kur piyasalarındaki dalgalanmalardan etkilenen inşaat sektöründe bir çok müteahhit firma elindeki işi bırakmak yada satmak durumuna geçti.
Sektörde bir küçülme ve daralma meydana geldi.
Bu daralma diğer taraftan kötü olan ekonomik verilerin daha da kötülemesine neden oldu.
Yap-sat diye bilinen konut sektöründe fiyatlar uçmaya başladı.
Bunu girdi fiyatlarının yüksekliğine bağlayan firmalar özellikle konut fiyatlarında ciddi artışlara gitti.
Peki bütün bunlara rağmen alıcı buluyorlar mı?
Önceki döneme nazaran az da olsa buluyorlar.
Peki bu ekonomik girdiler yastık altı mı? Yoksa krediler mi?
Buna da verilerimiz çok da sağlam olmasa bile yarısının kredi imkanları ile alındığını piyasalardan duyuyoruz.
Peki bu piyasalarda alım gücünün bu kadar düştüğü dönemde kullanılan kredilerin geri ödemeleri nasıl?
İşte burada da icra daireleri cevap oluyor.
Birçok banka ipotekli satın alınan bu konutları icra yoluyla tahsile gitmeye başladı.
Ekonomik çöküşün geri dönüşümünü kredilerin vade ve miktarını düşürerek bulan bazı bankalar, kredileri durdurdu.
Zaten zorda olan birçok kesim kredi kartlarını da ödeyemez duruma geldi.
Yazdığım bütün bunlar birer senaryo değil. Hayatın tüm gerçeği. Aslında bunu her birimiz günlük olarak yaşıyoruz.
Kredilerimizi kapatmak için diğer kredilerimizi kullanıyoruz.
Günün ilk ışıklarını bekler gibi krizin sona ermesini bekliyoruz.
Aslında umudumuz da kalmadı. Sanki güneş doğmayacak gibi.
Ülke olarak birçok kriz yaşadık. Geçmişi andık. Gelecekten umutlarımız oldu.
Salgın hastalıklarla mücadele ettik. Ancak bu defa krizlerin bitmesini beklemek yerine krizle yaşamak zorunda kalıyoruz.
Artık standartlar değişti. Dünyada ekonomik veriler her geçen gün değişiyor.
Bizler ‘halimiz koruyabilirsek, kârlı çıkacağız’ diye bekleyenlerdeniz.
Ancak bu dalga hepimizi ıslatacak.
Onun için sabredip güneşin çıkmasını bekleyeceğiz. Başka da yolu yok.