Doğruca Özcan ÇİRİŞ
Bitlis tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Ülkemizin her köşesi gibi birçok kez yıkılıp, birçok kez yeniden küllerinden doğmuştur.
Bitlis, yaşadığı her medeniyetten izler taşırken, medeni kültürünü de hiç kaybetmemiştir.
Gelen misafirini ağırlamayı bilir, ev sahipliğinde elinden gelenin en iyisini yapar. Misafir olduğu evi de hiç unutmaz. İçtiği suyu, yediği ekmeği hiç unutmaz. Bu her yöreye ait bir özellik de değildir.
Zaten bir tas suyunu içip de unutan bizden olamaz.
Dün bir köşe yazısı okudum. Eminim ki benimle birlikte birçok Bitlisli de bu yazıyı okuyup benimle aynı fikirde olmuştur.
Bir davet üzerine Bitlis’e gelmiş, onu davet edenin ekmeğini yiyip, onun yaptığı işleri eleştirmiş bir zattan bahsedeceğim.
Ahmet Eren, Bitlis ve Bitlisliler için özel yeri olan şahsiyetlerden biridir.
Tanıyan tanımayan herkes bu adama dua eder. Yardımı dokunsun ya da dokunmasın. Karşılıksız yaptığı onca yatırımla birçok kimse onun sayesinde evine ekmek götürüyor.
İşte geçtiğimiz günlerde onun daveti üzerine bir gazeteci Bitlis’e geliyor.
Gelirken de önyargıları ile gelmiş olacak ki, yapılan yatırımları bize çok görüyor.
Öncelikle yazıdan birkaç cümle vermek istiyorum.
Ahmet Eren ve Vahit Kiler için ‘Hammaddeye uzak olmasına rağmen babasının hayrına yatırım yapmışlar’ imasında bulunuyor. Bir de yetmezmiş gibi Üniversiteyi yapıp devlete bağışlamışlar gibi cümleler kurmuş. Bir kere Bitlisli işadamlarının ne kadar gönlü geniş olduğunu bilemeyecek kadar basitleştirmiş kendini.
Bitlis için bizler ‘Kadim Kent’ diye başlarız sözlerimize…
Kadim, demenin ne olduğunu ne bilsin garibim. Doğduğu yörede yardımlaşma, geri kalmışlık, zorluk, göç gibi kavramları görememiş.
Bitlisli olmanın ne olduğunu nerden bilsin garibim.
Bizde bir şey yapılırken karşılıksız yapılır. Bir yemek verilirse karşılıksız verilir. Bir güzellik yapılacaksa karşılığını beklemeksizin yaparız.
Sözcü Gazetesi Yazarı Murat Muratoğlu. Kendisini tanımam. Mesleğini eleştirmek bana düşmez. Ancak konu Ahmet Eren, Vahit Kiler, Cemil Özgür ya da Bitlisli iş insanları olunca bizim için akan sular durur. Laf etmek kimsenin haddine bile olamaz.
Bugün ismini hatırlayamadığım yüzlerce iş insanı Bitlis’te binlerce kişiye ekmek kapısı olmuşsa bunu alkışlamak gerekir.
Gidip üniversitenin karşısına bar açma gibi bir fikre sahip olmak bizim işimiz değil.
‘Fikriniz ne ise zikriniz de o olur’ derler büyüklerimiz. Kusacaksanız, kendi kapınıza kusun. Ancak bizim Bitlislileri anlamanız da mümkün olmaz.
Tarihimize bakınca ne kadar büyük ve kadim bir yer olduğunu anlayacaksınız. Oysa ki, okumadan, önyargılarınızla geldiğiniz ve uçak biletinizi dahi bu insanların kestiğini unutarak, yaptığınız bu eleştiriler hiç de hoş durmadı.
Tabi siz bütün bunları nereden bileceksiniz.
Bunları bilmeniz için Bitlisli olmanız gerekir. Onlarla yaşamanız gerekir.
Bitlis’e gelirken ağlayıp, giderken ağlayanları da gördük.
Burada memuriyet görevini yerine getirenler çok iyi bilir. Tayinleri Bitlis’e çıkınca kırsal ve doğu görevi önyargıları ile gelip, buradaki muameleyi gördükten sonra giderken ağladıklarını da anlatırlar. Bu kadim kent taşı, toprağı ve insanıyla bir bütündür.
Tabi sen nerden bileceksin Bitlis’i…